BoZKuRTLaR FoRuM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

BoZKuRTLaR FoRuM


 
AnasayfaPortalliGaleriAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 MART GECESİ

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ismailkiya
ÇayLak
ÇayLak



Erkek
Mesaj Sayısı : 4
Yaş : 53
ŞeHiR : İZMİR
MeSLeK : YAZAR
Hobi : ARAŞTIRIM
Kayıt tarihi : 18/02/09

MART GECESİ Empty
MesajKonu: MART GECESİ   MART GECESİ Icon_minitimePerş. Ocak 27, 2011 6:32 pm

MART GECESİ

Yıl bin dört yüz altmış iki. Mevsim son baharı yaşıyor. Üç atlı tepeyi aşmak üzereydi. Geriden bir çıtırtı duyuldu. Avcı Mehmet geriye dönüp baktı.
“Bu ne?” diye söylendi.
Rüstem de geriye dönüp baktı.
At seyisi konuştu. “Rüzgardır rüzgar.”
Oysa geride, ileride, sağda, solda, çıtırtıyı çıkartabilecek hiç bir şey yoktu. Söylentiye göre Muğla’nın piranıydı bunu yapan.
Rüstem “Çöl denen yerde piranın ne işi var?”
Seyis “Durmadan ilerleyelim. Issızlık korkutucu. Hazineyi bulmadan Hiçbir şeyi bırakmam. “
Sesin geldiği yer beni yanıltmamalı”
Seyis “Tamam inelim o zaman.”
Üç kişi atından indi. Seyis batıya doğru baktı. “Bu taraftan esiyor rüzgar. Çıtırtı istikameti bu taraftan.”
Üç kişi atlarının yularlarından tutarak ilerlediler.
Rüstem “Buldum çıtırtıyı” diye yerdeki kırık çubuğu eline aldı. İncelemeye başladı. “Çıtırtı bundan olabilir.” dedi.
Seyis “Çubuğu nasıl aldıysa Öylece yerine bırakman gerekir.”
Mehmet “Niye?”
Seyis “İzlerde görünmez hat ve gizli hat değişti mi gideceğimiz ve bulacağımız. Hazinenin yeri bizi yanlış yere götürür.”
Mehmet “Öyle yapalım.” Çubuğu aldı. ‘V’ şeklinde izi olan yere bıraktı. Öylece oradan ayrıldılar.
Çarşıya yeni girmişlerdi. Muğla pazarı. Ana baba günüydü. Sebzeciler çoğunluktaydı. Üç atlı hana yaklaştılar. Atları yerdeki taşın demirine bağladılar.
Rüstem “Çorbacı üç tas tarhana çorbası ver. Karnımız çok acıktı.”
Mehmet eliyle çenesini kaşıdı. Yanındaki masada oturan kişilere baktı. Kendi kendine söylendi. “Bizim gibiler. Ama konuşmaları Türkçe değil. Alla hallah!”
Çorbalar gelmişti. Saki “Buyurun yiyin” diye elindeki tepsi içindekileri taş masaya bıraktı. Handan iki saat önce çıkmışlardı.
Seyis “İyi ki bizim ne yaptığımızı anlamadılar”,
Rüstem “Dersimize iyi çalıştık.”
Mehmet “Bu giysilerden o kadar iğreniyorum ki.”
Seyis “İğreniyorsan kusman yeterlidir.
Mehmet yere ‘TU’ diye tükürdü. “Kusmak dedin de en ufak bir yanlış yaparsak boyutumuz değişir.”
Seyis “Aynı olay! Herşeyi yerli yerinde bırakmalıyız. Hazineyi bulacağımız tek şey beta cihazımız. Zamanımızın düzeni buna bağlı.”
Mehmet “Biliyorsunuz amacımız hazine değil. Hazine ile olan bilgidir.”
Rüstem “Neydi onlar?”
Mehmet “Paraların üzerindeki resimler ve yazılar. Paraların kaç adet olduğu. Sonra çizeceğimiz şekiller.”
Mehmet çöldeki çıtırtının izi güney batıdan. Manyetik zihnim orayı işaret ediyor.”
Oraya doğru ilerlediler. Seyis sordu. “Hazine kimlere ait?”
Mehmet “Firigya’lılara ait. Bin dört yüz altmış ikiden giriş yaptım ki görünmez ve gizli hattın akışında duraksama bize çarpmasın.”
Ormandaydılar. Geceydi. Yorulmuşlardı. Bir ağacın dibinde durdular. Atların heybelerindeki uyku tulumlarını çıkardılar. Yere serdiler. Rüstem çalı çırpı topluyor, Seyis ocağın taşlarını hazırlıyor, Mehmet ise akşam yemeğini hazırlıyordu. Ateş yanmaya başladı. Tavada soğanı kavuran Mehmet “Şu soğan yok mu? Tüm zihin yorgunluğumu gideriyor.”
Kuru fasulye pişmişti. Yemeği yemeye başladılar.
Gecenin yarısıydı. Bir kurt uluması duydular.
Seyis “Yerimiz belli oldu. Denenmeden ölüme yatmalıyız.”
Rüstem “Ne denenmesi?”
Seyis “Kurtlar.” Diye geçiştirdi.
Gece üç suları. Seyis birden uyandı. “Kalkın kalkın. Birileri çan çalıyor.”
Uyandılar. Mehmet “İyi ki uyandırdın.” Soluna döndü. “Kalk kal Rüstem kalk. Zaman akımı az sonra üzerimizden geçecek.”
Hemen toparlandılar. Üçü de toprağa işaretini çizdi.
Rüstem “Bu işaret bir türlü itici mi.”
Mehmet susmayı yeğledi. Seyis eliyle tuhaf hareketle yaptı. Rüstem anladı. Hatası için sol elindeki dört parmağı iki açtı. Hemen geriye döndüler. Yerdeki işaretlerin olduğu yere geldiler.
Mehmet “İşte bulduk. Hemen kazma ve kürekleri çıkartalım.”
Rüstem sormaktan vazgeçmişti. İşaretli olan yeri kazmaya başladılar.
“Mehmet “Hazineyi bulduk çok şükür. “ diye söylendi. Hemen Firigya dönemine ait paraları saymaya başladılar. Üç bin adet para saydılar. Sandukayı incelediler. Notlar deftere geçince hazineyi tekrar yerine bırakıp üzerini kapattılar.
Saat beşe doğru mağraya gelmişlerdi.
Atları mağranın ağzına bıraktılaAR. Mağradan içeriye girdiler. Rüstem üçgene Mehmet kareye, Seyis daireye elini bastırdı. Zaman geçiş modunu okudular.
Ortalık birden aydınlandı. Hemen koşar adımlarla mağradan çıktılar.
Rüstem “Az bir zaman daha içeride kalsaydık halimiz dumandı.”
Şehir dağın yamöacından itibaren başlıyordu. Dağdan aşağıya inmeye başladılar.
İki katlı evin ışığı hala açıktı. Evden içeriye girdiler.
Mehmet “Artık bir ikinci devri daha kapattık. Elimizdeki bilgilerle Kimse bizi yakalayamaz. Artık zihinsel oksijenimizi dilediğimiz gibi harcayabiliriz.”
Rüstem “Bilgi gizi ne güzel şey. Kendine ve çevrene zarar vermeden yapılan hatalar onarıcı şeyler.
Rüstem “Zaman polisine yakalanırsak bittiğimiz gündür.”
“Seyis “Artık ben seyislikten çıktım. Bana Mart Gecesi diyebilirsiniz.”
Mehmet “Sen yine ismini bırakma.”

Tuna M. Yaşar




Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
MART GECESİ
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
BoZKuRTLaR FoRuM :: KüLTür Ve SaNaT :: GeNeL KüLTür :: Edebiyat-
Buraya geçin: